Bir çocuk geziniyor zihnimin ıssız koridorlarında… Bak kayboldu yine kaşla göz arasında. Şimdi onu arıyorum yüreğim ağzımda. Hey, çocuk saklanmasana!.. Elma dersem çık ama!.. Elmaaa… Hah, buldum işte seni! Söbe, söbe… Ah çocuk sen ne güzelmişsin bu harabe içinde, yanakların pespembe! Düşüverdim gözlerindeki masumiyete, sevgiye. Gülümsedi çocuk sözlerime, gözlerimin içine. Ve ömrün kırkıncı sokağında, elimizde elma şekeri, yürüdük onunla aheste aheste. Kırlara indik. Yaslandık kocaman bir çınara; o da sarmaladı, sevdi bizi… Ve çınarın mavi dalları arasında buluttan bir trene bindik. Ah çocuk, nereden çıktı şimdi tüm bunlar? Yaşamayı bıraktın sen avucuma. Gülümsemeyi, sevmeyi ektin ruhuma.
Bir çocuk sarılıyor boynuma…Yapma zaman, n’olur, sırası mı şimdi? Bırak kolumdan çekiştirmeyi boyuna… Bırak beni bu çınarın altında bu çocukla ya da çocuk da gelsin yanımda… Olmadı, bir türlü ikna edemedim ki zamanı. Aldı götürdü yaşımı mevsim atının arkasına atıp.
Bir çocuk kaçıyor yaşımdan uzaklara… Dur, kaçma! Çok hızlı koşuyorsun, yetişemem ki sana. Hey dursana, bekle beni! Bitirmedim ki daha sözümü! Hay Allah küstü, çocuk işte! Gitti avuçlarımın arasından, aklımı ve ruhumu ona bıraktığımdan haberdar olmadan…
Bir çocuk ağlıyormuş kalbimin en şımarık kıvrımında. Ağlama çocuk… Anla, taşıyamazmışım ki seni hep yanı başımda, her yaşımda! Sonra ne derler hakkımda. Ama söz, kalbin her başına buyruk kasılmasında sana ninniler söyleyeceğim.
Bir çocuk koşuyor şimdi gönlümün bahçesinde. Bir ateş böceğinin peşinde… Saçları uçuşuyor güneşin renginde.
Ah çocuk, hiç büyüme emi! Hep seyredeyim seni ilerleyen yaşımın penceresinde. Cennet kokuyorsun. Kal böyle içimde bir yerde. Özlüyorum seni bugünlerde. Kimse yokken görünürlerde… Buluşalım emi çınarımızın gölgesinde. Kalbim baksana en önde, olmuş yine sergerde.