Cümleler öksüz, kelimeler dillerde yersiz… Sabah olmadı o gündür bugündür. Gökyüzü bir ayrı karanlık… Sabaha daha çok var mı Allah’ım? “Fe- inne me’a-l’ usri yusrâ.” sözün düşmüyor dilimden…
Karanlık… Soğuk… Duvarlar üstüme üstüme geliyor. Sığmam zannettiğim koca dünyada görüyorum ki yerim dardan da darmış Allah’ım! Ey, yeri göğü yaratan! Tut beni yer ayaklarımın altından kayarken, ısıt yüreğimi. Yer yarılmış üstündeki ağır yükten, belli ki yorulmuş bizdeki körlükten… Cennetim olarak inşa ettiğim dört duvarın altında, bedenim yıkıntılar arasında… Gönlüm ise hüsran…
Yıldızlar dehşet anını görmemek için yüzünü elleriyle kapamış. Ve yeryüzüne döne döne inen kar taneleri, göğe el ele çıkan masum ruhları üşütmeden yol almış. Yeryüzü bedenleri kucaklamış sema ise ruhları… İşte görünmez bir yazıyla mühürlendi geride kalan tüm ruhlar.
Ben şimdi zamansızım… Şimdi ben mekansızım… Gönlüm, içimde akan azap nehrinde; bedenim ise yıkıntılar arasında hissizleşmekte… Oysa ben her zamanki sıcak yatağımda… Ne çok şikâyet ederdim öyle incir çekirdeğini doldurmayacak her şeyden. Şimdi bu soğuk enkazda göğsümü acıtmayacak sadece ama sadece bir nefese muhtacım. Gördüm ki zamansızım, mekansızım ve Araf’tayım… Anladım ki acizim!
Bedenim mi üşüyor ruhum mu bilmiyorum Allah’ım! Ben ki aciz… Sen ki kimsesizler kimsesi… Yok ki yanımda işte kimse! Kırık dökük bir sessizliğin kucağında iki büklümüm şimdi. Soğuk bir el değiyor ellerime, babamın olmalı. Avuçlarımdan bir tutam cennet kokusu geliyor… Annemin saçlarından miras…
Sesler kısılmakta ve birer birer kesilmekte enkazın altında. Bu mahşer meydanında ruhum, bedenime şimdilik aşina ama ya bedenin başında nöbet tutmaktan yorulursa Allah’ım? Yok, yoook! Sen’den umut kesmem Allah’ım. Duman çöküyor gözlerimin dağlarına. Olur da susarsa dilim hatırlat bana kendini; ey, varı yoktan var eden! Evet, duyuyorum çok uzaklardan bir ses, ayak tıpırtıları, enkazımın üstünde… Ama en yakınımda Sen’den bir ses Allah’ım. İçimde bir yerde… Güzel mi güzel! “La tahzen innellahe meane.”