Kelime manasına baktığımızda heyecan: Kişi de korku, kızgınlık, kıskançlık, üzüntü, sevinç, sevgi gibi duygusal nedenlere bağlı olarak kendini gösteren güçlü ve geçici duygu yoğunlaşması durumu olarak tanımlanabilirken, biz isterseniz olumsuz öğelerinden arındırarak sade ve gerekli bir bakış açısıyla sevinç, sevgi gibi duygusal nedenlere bağlı olan kısmı işleyelim. Ne dersiniz?
Bakış açımızı sevinç ve sevgi yönüne çevirmek konumuzla ilgili iletmek istediğimiz asıl amacı içermektedir. Tabi ki heyecan duygusunun coşkulu olarak hissedildiği korku, kıskançlık ve üzüntü gibi nedenleri de var. Ama biz temelde kaybetmememiz gereken heyecan duygusu üzerine durmak istiyoruz. İnsanda var olması gereken heyecan duygusu, onu yaşama bağlayan duygudur. Bu nedenle yaşam kaynağı olan heyecanımız her daim sevinçlerimizin, sevgilerimizin heyecanı olmalıdır.
Peki, insan neden heyecanlanır ve neden heyecan duymalıdır, kimler heyecanlanır ve de heyecan ne düzeyde olmalıdır? Tüm bu soruları tek tek ele almak gerekirse:
İnsan neden heyecanlanır? Kazanma ve kaybetme, emek verme, karşılık görme, umut etme, bekleme ve de beklenti içerisine girme gibi sayısız nedenlerle insan heyecanlanabilir.
İnsan neden heyecan duymalıdır? Heyecan duyma bizi yaşama bağlayan kazanma, başarma, elde etme, bende varım gibi öz benliğimize saygı duymamızı sağlaması açısından önemlidir.
Kimler heyecanlanır? Her anlamda emek eden, çalışan, beklenti içerisine giren, çalışmaları neticesinde sonuç bekleyen herkes heyecanlanır.
Ve en önemli soru: Heyecan ne düzeyde olmalıdır?
Cevap: Her şeyin azı karar, çoğu zarar olduğu gibi heyecan duygusu da çoğu zarardır. Heyecan duygusunu fazla olması sağlık açısından da tehlikelidir. Orta düzeyde heyecan her daim daha tercihidir.
Genç kardeşlerim heyecanlarımızı sevgi ve sevinç üzerine kılmak için rotamızı iyiye ve güzele yöneltmemiz gerektiğini unutmayalım. İyiye ve güzele ulaşmak için verdiğiniz çabalar neticesinde heyecan duygumuzu kontrol altına almanın yolu da neyi ne ölçüde istediğine bağlı çünkü insan istekleri ölçüsünde emek verir. Sevdiğine kavuşma çabanın miktarı belirler kavuşmanızı, geleceğine verdiğin öneme göre gayret edersin hayata. Yani ne değil, ne kadar istediğin önemlidir çünkü istediğin ölçüde çalışır emek edersin. Çok istersen çok çalışırsın, çok çalışırsan da hedeflerine kavuşma ihtimalin artar. İste tam bu noktada emeklerin sonucunda hedeflerine kavuşma çizgisi arasında ki heyecan orta düzeyde olur. Çünkü sen bilirsin ki hak sadece isteyene değil çalışarak isteyene verir.
Bu sorulara ek olarak insan ne zaman heyecanı kaybeder sorusu da en az diğer sorular kadar önemlidir. Evet, İnsan ne zaman heyecanını kaybeder?
İnsan heyecanını; beklentilerini, hedeflerini tükettiği zaman kaybeder. Oysa biter mi insanın hedefleri, beklentileri? Asla bitmez, bitmemeli her daim bir umut olmalı insanı hayata bağlayan bu umut ki heyecanımızı yani bizi diri tutar.
Bir gencin yaşlı hasta babasına heyecanı:
Yaşlı adamın hastalıkları artar ve hastaneye kaldırılır, tedavisi devam eden yaşlı amcanın yattığı odası çınar ağacının gölgeleri altında kalan penceresiyle ona umut ışı olur adeta! Yaşlı amca bir taraftan artan ağrıları, ilaçların etkisiyle her geçen gün biraz daha halsizleşir. Tedavilere bir türlü cevap vermeyen bu yaşlı amcanın oğlu bir an olsun yalnız bırakmaz. Babasının gözleri önünde erimesi ve elinden bir şey gelmeyen evladı da derinden yaralar ve bir gün yorgun ve bitkin tek soluk kalan hasta yatağında ve bir sonbahar mevsiminde ölümü bekleyen babasına bugün kendisini nasıl hissettiğini sorar. Hasta amca, oğluna pencereden görünen çınar ağacını gösterir ve der ki: bak evlat şu çınar ağacını görüyor musun? Evet, görüyorum diye cevap verir genç. Yaşlı amca işte o çınar ağacı yaprakları her gün tek tek dökülüp giderken bende tükeniyorum der ve sözlerine şöyle devam eder o çınar ağacının son yaprağı da yere düştüğünde ben de o yaprak misali toprağa düşeceğim der. Çok üzülen, kederlenen, ne yapacağını bilmeyen ve elinden bir çare gelmeyen genç bir an düşünürken babasının hasta yatağında gösterdiği çınar ağacına dikilir gözleri ve…
Aradan günler geçer yapraklar bir bir dökülürken, sonbahar kışa dönerken hasta yatağında tel tel dökülen yaşlı amca o çınar ağacında bir türlü yere düşmeyen bir yaprağa gözlerini diker. Toprağa buluşmanın yolu o yaprağın düşmesine bağlıdır çünkü yaşlı amcaya göre. Sonbahar kış derken o yaprak düşmez bir türlü, günler günleri kovalarken tek nefes kalan yaşlı amca ve tek yapraklı çınar ağacı tekrardan yeşermeye başlar ilkbaharın gelmesiyle… Bu da ne! Yaşlı amca aynı yeniden yeşeren çınar ağacı gibi her geçen gün daha iyiye gitmektedir. Bu durum karşısında şaşkınlıklarını gizleyemeyen doktorlar gibi sizlerinde nasıl oldu da bu amca iyileşti sorularını duyar gibiyim. Bir an gözlerini babasının bir sonbahar günü gösterdiği çınar ağacına diken genç vardı ya işte o genç akşam saatlerinde çınar ağacına çıkarak ağaçta kalan son yapraklardan birini ağaca bağlar, yaprak ağacın dalından ayrılır ama bağlı olduğu için yere düşmez. Yaşlı amca da o dalda ki yaprağın düşmesini beklerken… Evlat duada babasının sağlığına kavuşması için umudunu yitirmeden heyecanla beklemiş yeniden gelecek olan baharı…
Her doğan güneşi yeni bir umut ışığı olarak görüp büyük bir aşkla aynada merhaba dediğiniz gözlerinizde ki heyecanı bir ömür daim eylesin. Rabbim!