Şimdi size resim yapın diye bir kâğıt, bir de kalem verseler eminim herkes ilk olarak aklına gelen güzellikleri resmeder. Mesela; Ailesini, evini, gül bahçesini, sevdiğini… Yâda sadece bir emoji(surat ifadesi) yapmanızı isteseler ne yapardınız biliyor musunuz? 1635 yılında Slovak bir avukatın dosyasında yer alan emoji tarihte bilinen ilk ifadedir ve bu emojininyüzü gülmektedir. Çünkü insan tabiatı gereği gülmek, mutlu olmak ister. Yaratılışı gereği iyiye yönelik bir varlık olan yaratılmışların en güzeli olan insandan da başka bir durum beklemek yaratanı incitmek olurdu.
Bu sebeple iyi düşünecek, iyiye yönelecek, güzeli görüp yaratılış gayemize uygun hareket edeceğiz. Zaten bu değil mi bize emredilen, hayata bakış açımız sade ve basit olursa yaşamımızda bu olur emin olun. Zorlaştırmaya, karmaşık hale getirmeye, zihnimizi bulandıracak düşünce ve eylemlere girmeye gerek duymadan dümdüz bir yaşam öyle sıradan.
İnsan bu minvalde hareket ettiği sürece bir beklenti içerisine de girmeyecektir. Kendisine sunulan tüm nimetlerin haktan geldiğini bilen insanoğlu, kendisinin sunacağı güzelliklerin sahibinin de yine hak olduğunu bilir. Yani insan sevdikleri için ne yaparsa yapsın bir beklenti içerisine girmez. Ve bu çizgideki birisi olarak yaşayan âdemoğlu emin olun yaptıkları karşısında bir nankörlük de görmez, bilmez ve hissetmez…
Hep tutarsınız birilerinin elinden, uzatırsınız kolunuzu bir düşmüşe de kırar kendine uzanan elleri de çıkmaz sesiniz çünkü siz bilirsiniz ki kol kırılırda yen içerde kalır. Zannederler ki yaptıklarınız karşılığında bir şeyler bekliyorsunuz, bu nedenle bu şekilde davranır nasibini almamışlar. Oysaki insan, insanı hak için sever ve o sebeple uzatır kırılacağını bile bile kolunu… Bilir ki gerçek âdemoğlu kendine yapılanların ve de kendi yaptıklarının vardır bir kaydedeni, mükâfatını verecek olanı. Yara almaz bu sebeple yapmış olduğu iyilikler karşısında görmüş olduğu nankörlüklerden. İyi insanlar bu sebeple biraz kördür, biraz da sağır. Yazımızın başında dile getirmiştik âdemoğlu diye boşuna demiyoruz. O âdemoğlu ki üzülmez, yara almaz ve vazgeçmez doğru bildiklerini yaşamaktan.
Biz ne yaparsak, ne yaşarsak Allah için yapalım ve yaşayalım. O zaman bakın hiç kırılıyor ya da hiç inciniyor muyuz? Bırakın kırılıp, incinmeyi gerçek saadete o zaman ereriz. Kalp bir beklenti içerisine girmediği sürece kimse zehirli okunu saplayamaz, gül olur, ilaç olur, merhem olur anca…
Hz Ali’ye Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet Mustafa’nın (S.A.V) duyduğu sevginin nedenini hatırlıyoruz değil mi? Hz. Ali yaratılışı gereği insanlara iyilik eder ve karşılığında gördüğü kötülüğe aldırış etmeden iyilik yapmaya devam edermiş. Bu sebeple Efendimize sorduklarında en çok kimi seversin diye cevabı: Hz. Ali olurmuş. İşte budur düz yaşamak, işte budur Resulünün sevgisine mazhar olmak, işte budur Yaratan yüce Allah için yaşamak ve mükâfatlandırılmak. Bizim ki si sadece bir hatırlatma dostlarım, ağabeylerim, kardeşlerim…
Hesaplardan, yarınlardan, planlardan vazgeçmelidir insan. Rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU başkan ne de güzel özetlemiş oysa ”İki saniye sonrasına hükmedemediğimiz bir hayat için fırıldak olmaya gerek yok”değil mi. Aslında işin özeti burada yatıyor. Düz yaşamak, hayatın sana verdiğiyle yetinmek, kalp kırmadan, Allah için sevmek ve Allah için yaşamak.
Varsın göçüp gideceğimiz bu gök kubbe de bir seda kalsın, o da hoş olsun.Bu yeter bize İnşAllah.
Yüreğinize sağlık hocam…Ne güzel anlatmışsınız mutlu olmanın yolunu.. Gerçekten her amel Allah için yapıldıktan sonra kimse ne üzebilir ne kırabilir insanoğlunu..Kaleminiz daim olsun…