Ne güzeldir değil mi bahar? Ağaçlar yeşermeye başlar, çiçekler açar, insanı bir sevinç kaplar kalbimiz bir başka atar hazırdır yeni yollar yürümeye sanki en sevdiğine koşar adımlarla ve hiç yorulmaz ya da baharın etkisiyle hissetmezsiniz enerjinizin azaldığını işte baharın güzelliği budur. Gençlikte bir bahardır yalnız bir farkla ki Baharın bir mevsimi vardır üç ayla sınırlı, gençliğin mevsimi de vardır ki bu değişkendir bu değişkenlik ise tabi olarak sana bağlıdır.
Bir bahara benzettiğimiz gençlik konusunda biraz kafa yorduğumuzda insan hayatında doğal olarak yaşanması gereken bir dönemdir. Hayatımızı bir kompozisyon olarak düşünürsek Giriş-Gelişme-Sonuç evrelerinden gençliği gelişme kısmı olarak değerlendirebiliriz. Gençlik insan hayatının belki de kilit noktasıdır. Hayatımızı ilgilendiren, hayatımıza yön veren, geleceğimizi inşa ettiğimiz işimizi ve eşimizi belirlediğimiz kararlarımız bu dönemde belirlenir ki bu kararlar neticesinde hayatımız daim ettiririz. Mutluluğumuzun ve huzurumuzun membaı burada yatar. Peki, bunu nasıl sağlayabiliriz? Asıl konu bu şimdi gelelim asıl meseleye…
İnsan hayatı sayısız pişmanlıklarla doludur bunların en başında da şüphesiz zamanında vermiş olduğumuz yanlış kararlar vardır ki bu yanlış kararların tamamına yakını gençlik yıllarımızda vermiş olduğumuz kararlardır. Bu yanlış kararların verilmesinde en büyük neden olarak şunu söyleyebiliriz daha önce tecrübe edilmemiş bir yaşam konusunda verilen kararların doğrulunu ölçecek terazimizin kefesine koymamız gereken bazı değerlerin yoksunluğudur. Peki, bu değerler nedir, nelerdir?
Hayatımızın en önemli evresi olarak adlandırdığımız gençlik dönemi bu nedenle çok değerlidir. Değerlerimiz elbette ki yüzyıllardır süre gelen gelenek göreneklerimizdir. Büyüklerimizin çok da önemsemediğimiz kulak asmadığımız hayata dair yaşanmışlıkları, nasihatleridir. Dinimiz İslam’ın belirlediği yaşamdır. Önderimiz Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet Mustafa (S.A.V)örnek hayatıdır. Daha ardı ardına sıralayabileceğimiz, sayabileceğimiz, yazabileceğimiz değerlerimiz varken bunların hepsine sırt çeviren, her şeyi ben bilirim diyen, egolarına yenik düşen benmerkezci ergenliğin esiri olan gençliğimi pişmanlıklarla hatırlamamıza neden olan yanlışlardan dönmek için şu tecrübelere kulak ver genç kardeşim.
Unutma ki bu hayatı her birey yaşıyor ve geçmişini tecrübe ederek yoluna devam ediyor.
Şimdi sizlerden yaş olarak önde olan bir abiniz ya da büyüğünüz olarak söylemeliyim ki gençliğin en büyük hastalığı her şeyin sadece kendisi tarafından doruk noktası seviyesinde yaşandığını düşünmesidir.
Birini seversin ki dünya da kimse senden daha fazla sevemez, birini kaybedersin de kimse senden daha fazla üzülemez, kimse senden daha fazla mutlu da olamaz, kimse senden daha fazla acıda çekemez.
Çünkü sen gençsin her duyguyu enlerde, zirve de yaşarsın ya da yaşadığını zannedersin. Evet, arkadaşım duyguların zannetmeden öteye bir durum değildir.
Bir çiçeği senden daha fazla sevende olur bu hayatta, sevdiğini kaybederken senden daha fazla acı çeken de olur. Neden mi? Her şey yaşanmışlıklarla alakalıdır, hayatı paylaşmak ile orantılıdır çünkü.
Zannetme ki bir tek sen varsın bu âlemde belki bugün yanlış yorumlandığını düşündüğün baba nasihatleri yarın uygulanmadığında en büyük pişmanlıkların olacaktır. Belki hadi canım sende dediğin öğretmenin doğruluğu olacaktır keşkelerinde. Biliyor musun bu yazıyı belki senle birlikte başka bir yerde okuyan bir büyüğün keşke daha önce yazılmış olsaydı bu yazı bugün daha farklı bir hayatım olabilirdi diyenler vardır. Bu konuda ne yapacağız peki, nasıl gençliğimizi sağlam temeller üzerine oturtacağız diye karamsarlığa kapılmayın.
Yazımızın başında belirttiğimiz gibi hayatımızın en önemli evresinin anahtarı elinizde aslında, uzaklarda aramaya gerek yok. Hepimizin evinin en güzel köşesinde olan Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim ve her hali, hareketiyle en önemli kılavuzumuz PeygamberEfendimiz ( S.A.V) ve onun gençliği ve de her zaman en büyük destekçilerimiz olan haklarını asla ödeyemeyeceğimiz Anne Babalarımızdır.
Şunu belirtmeden de geçmeyelim Allah’ın (cc) insanoğluna iki büyük lütfu vardır. Bunların ne olduğunu biliyor muydunuz? Bunlardan ilki Ölüm ikincisi de unutmaktır.
Ölüm olmasaydı düşünsenize her doğanın ölmediğini bu duruma toprak çare olabilir miydi? Yeryüzü insan kaynar herkes birbirini yerdi herhâlde.
Unutmasaydık en mutlu olduğumuz anı her daim güldüğümüzü ya da bir yakınımızı kaybettiğimiz de yaşadığımız acıyı her daim aynı ölçüde yaşadığımızı bir düşünsenize buna ne yürek ne de akıl dayanabilirdi.
Buradan yola çıkarak kendine şunu söyleyin genç kardeşlerim bizleri var eden Yüce Yaratanın muhakkak ki bir planı vardır ve plan emin olun planların en güzelidir. Tasalanmayın ye’se kapılmayın hayatını daim ettirirken doğru kaynaklardan beslenirseniz emin olun ki pişmanlıklarınız azalacak, ilerde daha mutlu bir hayat süreceksinizdir. Unutmayın ki burada yazılanlar yaşanmışlıklar tecrübe edinilmiştir.
Her hafta kalemi ele almamızın en büyük gayesi de budur. Tüm cabamız gençliğin daha güçlü ve sağlam bir şekilde var olması üzerinedir.
Bu konuda bizlere ilham kaynağı olmaya devam eden büyüklerimizden, yazılarımıza geri dönüt yaparak beğeni ve eleştirilerini yapan kardeşlerimizden, bu yazıların daha çok kitlelere ulaşmasını sağlamak adına çeşitli mecralarda paylaşım yapan dostlarımızdan Allah razı olsun der. Herkese şükranlarımı sunarım.
Değerlerine sahip çıkan, araştıran, keşfeden, geleceğe iz bırakan bir gençlik hayal değildir.