Şiişşşt! Hey, sana söylüyorum; ne bakınıp duruyorsun etrafına! Şöyle, gel yamacıma. Evet evet, sana söylüyorum ey biçare; gel bakalım buraya! Dünya kelam ettin de sözün geçti mi yare?
Hep içinde bir cendere. Ben de mevsimler değişti, gördüm ki düşmüyor senin gözlerine cemre… Ne anlatabilirsin ki yüreği mühürlenmiş köre! Değilim ben bir nekre! Yolumuz kesişti bir kere. Aç yüreğini dinle; benden de miras kalsın sana biraz şerare…
Ben, eskilerde acun yenilerde dünya! Evet evet şu bildiğin koca dünya! Sana göre fani dünya! Sıfatlarımı aklımda tutamadım ama bazen oldum yalan dünya zaman zaman da bir rüya, bir hülya! Gördüm ki sendeki aşk, derya. Dayanamadım, durdum ve geldim seni esir eden ela kuşlu diyardan kurtarmaya. Haydi, bin sırtıma da senle dünyayı dolaşalım! Sen, dünyadan bahset bana! Ben, dünya ama oldum kendime parya… Seni gökte ararken yerde buldum ya!
Söyleyeyim o zaman biraz da senden ey dünya!.. Sensin şiirlerde, türkülerde! Sensin tasada, sevinçte dillerde… Sensin, bir koca ömürde! Sen de bilirsin acun derler sana eskilerde. Bu ne hayret ki şimdi çehrende? Ben artık cambaz sözlerimle sana sergerde ama söz ver beni sonra edeceksin azade! Yükü “dünya” olan bir sözcük treni yaklaşıyor bak! Onu görünce dünyalar senin olacak! Dünya gözüyle onu görmekti hep dileğim ama o dünyayı gözlerime zindan etti. Bende dünya tozpembeydi. Fikirlerimi dünyanın öbür ucuna da gönderdim ama yorgun fikirler de onu dünyalara değişmedi. Çünkü gönül mülkünde dünyaya gelmişti o bahar! Biliyordum dünya malı dünyada kalırdı bu yüzden gönül mülkümde doğan bahara sarıldım. Dünya varmış diyemedim ki hiç! Çünkü dünyadan haberim yoktu! Benim dünyam gönül mülkündeydi. Ben de onun etrafında dönerken her gün bir parçasını karanlığa kaptıran ay!
Sus, ey meczup! Sus! Yerin kulağı var, duyduğunu göğe aktarır bilmez misin! Sen biraz daha anlatırsan duracağım. Ve ben yani dünya, durunca korkarım olacaklardan. Sadece benim talihim böyle zannederdim ben. Derinlerde kaynayan bir ateşle dağlara tutunarak ayaktayım ve bir güneşe pervane dönmekteyim. Meğerse sen de bendenmişsin ey biçare! Dünyaya gelen de getiren de minnet etmedi bana. Bir aşığa haram oldum, taze hayallere tozpembe göründüm. Kibriyle, dünyaları ben yarattım diyerek gezenlerin başına dünyayı dar etmek istedim. Kaç bahar geçti kaç mevsim döndü sayamadım! Yaşımı hesap edemediler… Belki de zamanım doldu! Dünya ölümlü gün akşamlı, ne çabuk unuttular? Dünya yıkılsa umurunda olmayacaklara anlatamadım ki kendimi. Ne çok canım yandı bu ateşten yörüngemde. Sancılarım deprem, gözyaşım sel oldu yüzümde… Meğerse sen de benim gibi bir dünyaymışsın ey biçare! Canıma can bildim seni bundan sonra ey meczup! Dünyada tasasız baş, bostan korkuluğunda olur. İlhamın sustuysa dünyadan el etek çekmek de neyin nesi? Dünya tükenir de bu dünyalara değişmediğin maşuklarda yalan tükenmez. Topla yüreğini de dön benimle! Dünyanın tadını çıkarsan ya sen de!
Ey dünya! Söz vermiştin hani seni yazınca beni azat edecektin. Yok, gelemem senle! Beni, kendi dünyamda serkeş bırak! İlham sustuysa umudum susmaz ki! Belki bir gün benim de gözlerime düşer cemre. Amma bu dünyada amma ahrette. Gidemem senle çünkü gönlüm hala esarette! Şimdi bırak beni yalnız, başa bela kendi yüreğimle.