Yazdı… Yazdı… Ölesiye yazdı… Ağaç gövdelerine, yıkık duvarlara, ıslak sokaklara, kar yağmış bağlara yazdı… Edebinden sildi hepsini tâ en baştan. Sanki sırdı yazdıkları. Okuyan oldu da anlayan bulunmadı. Gül yağından tütsü yaptı, gecenin yıldızlı kandiline taktı. Var ile yok arasında bir garip dünyaya düştü. Sonra yine gördüklerini yazdı. Duyduklarını ipe astı. Yazdıkça yandı , artık nâr’a gönlünce kandı. Ağzında dili yandı, güzelliğin cemaline ruhu dayandı.
Kelimeler sayfanın yüzünde buğulanınca elleriyle sildi sayfanın yüzünü… Kelimeler ıslaktı. Sayfanın bağrındaki küçük, ıslak sözcükleri sütten kesti. Canını sevdiğim kelimeler sütten kesilince bir sitem, bir sitem! Gündüzün sesleri belliydi ya gecenin sesleri!.. Akşamüstü bir yağmur bir yağmur… Gözlerimde olgunlaşan uyku kirpiklerimde sallana sallana çürümeye başladı. Nazlandıkça nazlandı kelimeler. Geceyle korkuttum onları, olmadı! Gece olunca dedim, sokaklar arsız olur. Sokağın hırsızları, sarhoşları, evsizleri, ağa yolluları… “Ha, bir de aşıkları!” dedim… Sustu sütten taze kesilen kelimeler.Sahi ya! İsmi neydi buradan geçen onca aşığın? “Gün geçtikçe derdi artanlar” demiştik ya onların adına. Baktım susuyor kelimeler sayfanın sıcak kucağında, anlattım onlara sisteki en güzeli…
Bir güzel geçti buradan. Hem de gençliğine aynalarda bakamadan. Elinde çiçekler… Gökyüzü gibiydi gözleri, içine düşünce uçardın. Onu görünce şehrimde, sevmiştim yaşamayı ve yarına umutlanmayı. Bir güzel geçti buradan da bıraktı alevlerini şehre. Zamanı yarardı bakışları. Mim harfi gibi mühürlüydü dudakları. Uzun saçları eski bir türkünün nağmeleri gibi dalgalanırdı rüzgarda. Bir gülüşüyle kelebekler inerdi şehre. Yanaklarındaki gamze çukurunda ceylanlar gezerdi. Bir kelime dökülünce dilinden, tasa doldurup kana kana içerdin. Ve yüreğindeki tüm yangınlar sönerdi. Bir güzel geçti buradan… Elinde menekşelerle… Yarınları biriktirmeliydi burada oysa! Ey, güzel “Hele bir dur, dinlen, acelen ne? dedim! “Ben de bir sevdaya tutuldum, kalamam.” dedi ardından bakan onca boynu büküklere.
Giderken ardında yasemin kokulu bir ömür bıraktı şehre. Kaç aşık ateşlerde yandı o güzelin ardından! “Bugünü” toprağa gömdü o güzel, elindeki çiçekleri mezar taşı yaptı bugünün başına ve koştu pervane olup sevdasının ardından. Ardında kalan sevdalıları mı? Yemekten, içmekten kesildi.Ve ağladılar ışığı sönmüş penceresinin altında. Güzel de giderken bir kez baktı arkasına. Ve aşıkları için içi, için için yandı. Ne mevsimiydi bilmiyorum ama bir güzel geçti buradan. Hayalden yahut bir rüyadan. Bir mahpushane yuttu tüm aşıklarını…Bir güzel geçti buradan, ruhu yanardağdan…
Ve sustu sütten kesilmiş kelimeler…Kirpiklerimde sallanan çürümüş uyku ise dalından düştü. Gönül mülkünde sabahtan kalma bir yağmur bir yağmur…Sadece biraz tasavvur, biraz tasavvur…