Bugün bilindik bir hikayeyle geldim edebiyat köşemize. Leyla ve Mecnun hikayesini duymayanız yoktur eminim. Dillerde o kadar dolaşmıştır ki bu hikaye birçok yazar ve şaire de konu olmuştur. Türk edebiyatında da bilinen en güzel Leyla ve Mecnun hikâyesi Fuzuli’nin kaleminden çıkmıştır.
Hikayede, asıl adı Kays olan Mecnun’un mektepte Leyla’ya aşık olması ve ardından yaşanan olaylar anlatılmaktadır.Yanan bir ömrün mecazi aşktan ilahi aşka seyrü seferidir kitapta aslolan. Mektepte Kays, Leyla ile konuşabilmek, onu biraz daha görebilmek için kendince nice bahaneler uydurur. Bir gün kendi kitabını saklayıp Leyla’ya kitabını görüp görmediğini sorar, bir gün kendisinin dersi öğrenemediğini bahane edip defalarca Leyla’ya kendi ezberini dinlettirir. Kays’ın da bu halleri dedikoduları beraberinde getirir ve nazarlardan doğan zehirli oklar Leyla’nın çadırına kadar ulaşır. Ve kabilenin kılıçtan keskin töresini yaşayarak öğrenen bir annenin gönül ocağına büyük bir yılan çöreklenir. Kızının adının kirli dillerde hele hele bir aşk meselesiyle gezmesi annenin içinde ateşler yakar. Ve kızını karşısına alarak azarla karışık şu nasihatlerde bulunur…
“Senin aşka tutulmuş olduğunu, yabancılarla düşüp kalktığını söylüyorlar! Bu ayıp arayanların seni kınamaları ne demek oluyor?”
“Ağırbaşlılığı, çılgınlığa değişme!.. Sen kızsın, ucuz olma, değerini bil!”
“Her görüntüye aksinmiş gibi bakma!.. Her gördüğüne su gibi de akma!”
“Ayna gibi donuk yüzlü olma ama, nergis gibi de baygın gözlü olma!”
“Gözlerden gizli kalmalısın ki, sana ‘cansın’ demek mümkün olsun”
“Sen bir mumsun, gel havaya uyma; çünkü hava, mumu söndürür!
“Kendini oyuncak bebek gibi süsleme! Pencere gibi de sokakları gözetleme!”
“Kadeh gibi ellerde dolaşmaktan sakın; nağme gibi perde arasında yer tut!”
“Sen safsın, diğerleri düzenbazdır; uyanık ol da sana hile ile bir leke bulaştırmasınlar!”
“Anka kuşu gibi ol …(Fuzuli “Leyla vü Mecnun”, çev. M. Nur Doğan)
Annesinin bu azarla karışık sözlerini işiten Leyla, söylenenlerin yalan olduğunu belirtir annesine. Hatta “Hangi çocuk mektebi sever, o can sıkıcı hocayı dinler.” diyerek annesinin mektebi bırak sözlerini destekler. (Aslında burada karşı çıkılan mektep değildir, mektepte bulunmanın kendi amacını şaşırmasıdır.) Ve böylece Leyla mektebi bırakır. Bırakır ama inci her ne kadar sedefin içine dönmüş olsa da gam evine dönüşür gönlü. Çünkü aşkı bilmediği yalandır. Leyla mektepten alınınca artık Kays Mecnunluğa doğru yol alır. Leyla çadırında gam yüküyle seyreder geceyi Mecnun ise çöllerde alır soluğu. Mektepte sadece iki harf öğrenmiştir “lam” ve “ye” iki harfi sürekli yan yana yazar ve aslında mektepte öğrendiği “Le-y-la” dan başka bir şey değildir. Kays’ın bu deli hallerini duyan Leyla’nın ailesi de kızını istemeye gelen Kays’ın ailesine ” Bir deliye kız verilmez. ” diyerek kızlarını vermezler. Ve hikaye ilahi aşka doğru böyle yol alır.Bu hikayeyi ilk okuduğumda da annenin kızına nasihatleri dikkatimi çekmişti. Kız çocuğuna sahip bir ailenin peygamberimizin müjdesiyle taçlandığını düşünürüm.
“Kız çocuğunu güzelce terbiye edip Allahü teâlânın verdiği nimetlerle bolluk içinde yedirir giydirirse o kız çocuğu onun için bir bereket olur. Cehennemden kurtulup kolayca Cennete girmesine vesile olur.” (Taberânî)
Öyleyse cennetin kapılarını aralayacak olan kızlarımızın yetişmesinde nasıl bir rol oynuyoruz düşünmek gerek. Onları ilimle süsleyip narin bir çiçek gibi avuçlarımızda büyütmek gerek diye düşünüyorum.Onlar bize bahşedilen bir şanstır. Bir bireyin ilk öğreteni de annedir. Bu yüzden bir toplumun geleceğinin selameti bir annenin avuçlarındadır. Bir toplum, kız çocuklarını ne zaman göz ardı ederse zamanla kör bir karanlığa kucak açar. Madem ki bir kız çocuğu bu kadar değerli, o zaman onun yetişmesi de bir o kadar hassas olmalı.
Hikayede diyeceksiniz peki ya sadece kıza mı verilir nasihat? Hayır elbette:) Kays’a da ana, babası çok nasihat etmiştir. O da başka bir yazımızda.
Kız ya da erkek ne fark eder! İnsanoğlu dünyayı kendi penceresinden seyreder. Bir ata ise çocuklarının pencerelerini pak eder, gönüllerine güzellik eker. Yoksa her çocuk mahşerde o ataya “ah” ile döner…