Bir beden… Nefes aldıkça kafesi zorlayan bir süveyda…Kalemin mürekkebi olmuş cefa. Kelimelerde; kıyamete bir direniş, bir direniş… Bu benim derdimin çaresi nedir ey derviş! Sokakları geceler bekler; evini terk eden hayaller, sokak lambaları altında titrer. Söyle, bu ne biçim derttir ey derviş, şu garip gönlümde gördüklerimin sancısı kabına sığmaz! Kıyamet, şu üç günlük dünyada salına salına neyi arar ki ey derviş? Şu koca dünyada istedim ki güzellik kalsın! Çiçekte, çocukta, gönülde…
Kıyamet, önce hep mi güzele uğrar ey derviş? Gidenler, gelir mi? Şu üç günlük dünyada salına salına yine neyi arar ki kıyamet ey derviş? Alsın şu garip gönlümü de gayrı bıraksın güzelliği çiçekte, çocukta, devranda.
Bilirdim ben insanoğlunun gönlü ezelden güzel. Oysa teker teker gönüller, fani şerbete banıp kendi başını yemiş çoktan. Sevda, kendi mekanında yavaş yavaş gurub etmekte. Alevden bir kefene sarılmış gönül, ufku seyretmekte. Önünde uzayan ummanda, kıyamet üstüne kıyamet kopmakta.Söylesene var mı bu derdin çaresi ey derviş? Sonuna geldik galiba devranın. Arttıkça arttı ağrısı zamanın.Gülleri sarmış gölgesi harın.Bir baharın ahı mı yağmış semadan da böylesine kurumuş ruhu hazanın. Bu gönüllere uğrayan ne biçim kıyamettir ey derviş! Üç günlük dünyada sarılırsın ateşe de üşür gönlün. Mademki sevda battı gönüller ufkunda mademki güzellik sığmadı yere göğe…
Ey kıyamet, salına salına gir o zaman gönüllerin kapısından da dünya sürgünlerini uzatma. Sen girersen kapılardan belki diner güzelliğe, iyiliğe hasretimiz! Unuttuğumuz gözyaşı kucaklar belki gözlerimizi ve nilüfer çiçekleri açar gözlerimizde.
Meçhul bir zaman kirpiklerini gözlerinin üzerine indirdiğinde, rüzgarın tel tel ayırdığı saçların bir tas suyla ıslandığında, mayası gül olan gönlün diyardan diyara sürüldüğünde yaşayacağın kıyametten de mi korkmazsın ey gönül? O güne varmadan ey kıyamet uğra şu hükümdar nefislere de uyansın baharlar.Kalsın güzellik artık çiçekte, çocukta, gönülde. Soğuk bir taş gibi yaslasam başımı sana, bir hayal üşüdüğünde sarılsam da bırakmasam seni ey kıyamet! Şu garip gönlümü al da güzellikler kalsın çiçekte, çocukta… Düşlerde kalmasın baharlar…
Bunca derdin dermanını bilen ey Yar, onca güzele uğrayan kıyamet korkarım ki çağırır cesim bir sükunet. Mayası toprak suyu aşk olan ey insan, bırak nefsinde kopsun kıyamet… İşte o zaman manayı bulur ceset.Ey kıyamet, şimdi ödedi mi kalem kefaret? Bak, ne yakıştı güzellik çiçeğe, çocuklara ve hayallere. Ey kör nefisler, bir gün kıyameti olduğun güzellik, devran durunca ateşin olacak elbet.