Bir terzinin imzası kumaşın dikişinde, bir mimarın imzası yapıtının nakışında, hattatın yazısıdır onu yaşatan, hastayı masada hayatta tutan değimlidir doktorunun neşterinde ki imzası… İçerisinden geçerken bir tadımlık dünyada imzası olanlar kalacak hatırlarda, onlar konuşulacak ve örnek alınacak yürünülesi yollarda.
Ömür geçip giderken elbette örnekler alacağız üstatlardan ama yeni örnekler bırakamaz aslını taklit etmekle kalırsak ne götüreceğiz yanımızda? Hırsızlıklarımızı… Her usta farklı bir şekilde koymalıdır son tuğlasını duvarına ya da her marangoz farklı bir nakışla işleyebilmelidir en güzide manzaraya açılan pencereyi işte o zaman bir anlam kazanır eser ve inanın bunun lezzeti bambaşkadır.
Kolaydır bir başkası olmak, zor olan ise sen olmaktır. Seni sen yapan bir şey varsa bu hayatta bil ki oda taklit edilemeyecek olan imzandır. Mimar Sinan’ın ustalık eseri olarak adlandırılan “ Selimiye Camii ” bırakın taklit edebilmeyi sırrını çözebilen var mı? Mimar Sinan’ı bugün halen var eden, yarında var edecek olan gerçek kendisi olmasıdır. Peki, insanın var olması, özgün eserler ortaya koyması, öldükten sonra bile var olmasını sağlayacak olan şey nedir diye soruyorsanız yapacağınız ilk iş bu hayatta iz bırakan insanları araştırmak onların hayatı yaşayış şekillerine bakmaktır. Çünkü önemli olan eserin ne olduğu değil nasıl ortaya çıktığıdır. Bir başyapıt ortaya koymak sadece düşünceden ibaret olmasa gerek; gayret, istek, mücadele, bilgi ve bunarı işe yarar bir şekilde bir araya getirecek bir zekâya sahip olmak gerekir.
Sizi unutulmaz kılacak olan eseriniz illa ki elle tutulan, gözle görünen bir yapıt olması gerekmez can kardeşlerim sonuçta her şey bir metadan ibaret değil öyle değil mi? Daha önce de belirttiğimiz gibi başkalarına bakarak, onlar gibi olmak için yarışmayacağız. Bizi değerli kılacak olan imzamız peşinde olacağız, bu imza bazen bir tuğla, bazen bir neşter, bazen bir kalem, bazen bir kelamdır. Bizim imzamızı belirleyecek olanda özelliklerimizdir. Seni sen yapan değerlerinin farkında olur ve kendine saygı duyduğun sürece iz bırakanlardan olabilirsin.
Hayatta asla kolay olanı, akla ilk geleni tercih etmeyin. Tarzınız olsun diye farkınız olmasın, farklı olduğunuz için tarzınız olsun. Zamanla göreceksiniz siz değil başkaları olacak örnek alan, hem de sizi…
Farkına bile varmadan bir bakışınız, bir sözünüz, bir davranışınız iz bırakır beyinlerde o iz öyle bir hal alır ki bilemezsiniz belki örnek alanın işini, eşine, kim bilir dünyasını etkiler. Bu sebeple neyi, nerede, nasıl ve ne için yaptığınız çok önemlidir. Ben bir Beden Eğitimi Öğretmeniyim ve benim bu mesleği seçmemin sebebi ise dersime giren bir öğretmenin tek bir hareketiydi: “Beni yanına çağırarak demişti ki bundan böyle bu sınıfın spor kolu başkanı sensin.” Oysa o sadece hoşuna giden bir hareketimden dolayı beni mutlu etmek için yaptığı bir ödüllendirmeydi ve söylediğinin neleri değiştireceğinin farkında bile değildi. Ona göre ben bir okulda ki otuza yakın herhangi bir sınıfın sadece haftada iki saat başkanlığını yapacak birisiydim. Peki, bana göre neydi durum dersiniz? Dünyanın sahibi kadar mutlu, onun sözünü yere düşürmemek için başarıya güdümlenmiş birisi…
Yaptığınız işi önemser ve o işi dünyanın en önemli işi olarak görüp hareket ederseniz yani işinize saygı duyarsanız saygı görür, takdirler kazanırsınız. Tüm bunları yaparken insanları kırmadan, güler yüz ve anlayış içerisinde hareket etmek sizi ve işinizi daha da değerli kılacaktır. Unutmayın ne yaptığınızdan çok nasıl yaptığınız önemlidir. Ve bu durum emin olun sizi iz bırakan insanlardan birisi yapar.
Dilerseniz konuyu şöyle özetleyelim. Yedi Güzel Adam dizisinde karşılaşmıştım bu sözlerle:
İnsan doğar, can kazanır. Büyür, güç kazanır. Gücünü, ikrarından alır. İkrar, verdiği kararlardır. Eğer kararında adaletliyse, erdemli olur. Adaletinde kemali bulursa, kâmil olur. İşte o zaman Yunus Emre’nin dediği gibi Canlar canını bulur. Ölse bile bedeni ölür, ama o sonsuza dek yaşar.