Henüz nefes alırken bilemez bir yudum suyun gerekliliğini toprak… Bir fidanın yaprakları bırakmamışken kendini bir anlam ifade etmeyebilir bir yağmur tanesi…
Lakin solmuşsa yapraklar ve artık çiçek açmıyorsa, süzülecek bir damla suyu kalmamışsa toprağın o zaman kıymetlenir gökten inen rahmet de, elden verilen bir tas su da…
Kuş kırıldığında kanadının, balık karaya vurduğunda solungacının, insan kaybedince anlar değerini sevdiğinin. Kıymet bilmek kaybetmekten geçmemeli her daim. Kuş da bilmeli kanadının kıymetini bir tele takılmadan, balıkta bilmeli karaya vurmadan yaşaması gerektiğini vesselam insan da bilmelidir yaşarken sevdiğinin kıymetini.
Aslında kıymet veririz de, kıymet bilir miyiz?
Hani insan sever ya… Kaşını, gözünü, saçını, elini, ayağını yani tüm uzvunu beğenir ya aynada ki kendini ama yeterli midir?
Hani insan sever ya… Annesini, babasını, eşini, çocuklarını, ağabey ve kardeşlerini değer verir ve korur, bunlar kıymet vermektir de yeterli midir?
Hani insan sever ya… İşini, uğraşını mesai arkadaşını, mutlu olur ya başardıklarıyla ve yapacaklarıyla peki kâfi midir?
Evet, kardeşlerim aynada ki bizi de, sevdiklerimizi de, işimizi de elbette seveceğiz, üzerlerine titreyecek, kıymet verdiğimiz gibi de kıymetini, kıymetlerini de bileceğiz. Sağlımıza azami ölçüde dikkat edecek, sevdiklerimiz hayattayken yanlarında olacak, işimize aşımıza sımsıkı sahip çıkacağız.
Uzuvlarından birini kaybeden ve tekerlekli sandalyeye mahkûm birisi için ne denli kıymetlidir yürümek anca o bilir. Annesini ya da babasını kaybedenin birinin kalbinden süzülen yaşlar sadece onun yüreğini acıtır. İşinden olmuş biri için ne denli önemlidir sabah evinden çıkıp uğurlandığı günler kim bilir…
Biz türlü ve de gereksiz nedenler ile ertelerken yapacaklarımızı ve de yaşayacaklarımızı bir an olsun hiç düşünüyor muyuz belki de en büyük pişmanlıklarımızın gereksiz bahanelerimiz olacağını? Yarın telefonumuzda kayıtlı olan sevdiğim yazılı kişi belki bizi bir daha arayamayacak ve annesini kaybeden birisi için ne kadar acıdır çalan telefonda anne yazısının bir daha yazmayacak olması kim bilir. Düşünsene bir masada duran bir bardak suyu bir başkasının yardımı olmadan içemeyeceksin. Belli mi olur pazartesi sendromlarımız en büyük hasretimiz olacak işimizi kaybedince…
Yani İnsan hep kaybedince mi kıymet bilecek? Mahkûm olmadan dört duvar arasına özgürlüğümüzün, gurbete göç etmeden memleketin kokusunu, sevdiğimizin gözlerine bakarken, çocuklarımızın saçlarını okşar, annemizin ellerini öpebilirken bilmeliyiz kıymetini…
İyi güzelde bu yazdıklarımız için artık çok geç diyenler olabilir, bazı şeyler için yapabilecek bir durum kalmamış gibi görünebilir. Bu sefer de şu gelmeli akıllara insan manen yani maneviyatta kendinden üste olana, madden yani maddiyat ölçüsünde kendinden altta olana bakmalı ve yapacaksa bir kıyaslama ölçütleri bu olmalı bu durum insanın hem şükrünü arttırır hem de elinde kalanların kıymeti Harbiye’si artar.
Sözüm o ki genç kardeşim bu kez öyle bir şey yap ki gerçek olan Türk filmlerinde ki senaryo değil, hayatın olsun. Kıymetlerin sözde değil, özde olsun ve artık pişmanlıkların değil iyikilerin olsun çünkü yarın gerçekten çok geç olabilir kimse bilemez zaman neyi getirir ama şu bir gerçek ki zaman her şeyi götürür.
Kimseyi yokuşa zora sürmedim
Gizlisi saklısı nedir sormadım
Ömrümce bilerek gönül kırmadım
Ne diyeyim kıymet bilen sağ olsun
Orhan HAKALMAZ’IN türküsünde söylediği bu dörtlükle son verirken yazımıza kıymet bilenlerden olmanız dileğiyle…