Ağustos; tasını tarağını toplarken takvimdeki odasından, eylül eli yüreğinde kapıda bekliyor hatırı sayılır komşusunu. İlk defa sonunu düşünmedim cümlelerin. Ve gizlice tuttum kelimelerin nasırlı ellerinden. Bulutların üzerinde oturup seyre daldık şehri ve dağları. Sırt sırta vermiş kapı komşu binaları dinledik. Sonra dağların eteklerine damla damla serpilmiş ışıkları…
Adını gece koyduğumuz kara kazanımızda kırılgan yıldızları kaynattık. Bir tutam çiçek kokusu bir tutam da rüzgâr esintisi ekeledik gecenin içine. Ay kızardıkça kaynadı gece ve demlendi muhabbet. Gözlerimizi kapayıp birbirine sırtını dayamış binalara ve yaylaların düzüne indirdik geceden taşan muhabbeti. Muhabbetin adı “komşu” oldu, “komşum” oldu.
Emeğin adı olan Zeliha Hanımlar geçiyor bak yoldan ve alın terinden bir tutamı başka bir kapının önüne bırakıyor sabah erkenden. Komşum, diyor. Ve muhabbet damlıyor alın terinden. Tüm komşu çocuklarının eteğine yapıştığı Börekçi Aysel Hanımlar iniyor yola ve yine komşu çocukları halka halka etrafında. Komşuda pişerse elbet komşuma da düşer, diyor tüm samimiyetiyle. Çocukların yüzünü güldürüyor, iki cihan güneşi onu da alıyor duasının içine. Konuşurken naifçe dökülüyor kelimeler Hatice Hanımların ağzından ve nazikçe konuyor komşusunun gönlüne. Hayır dile komşuna; hayır gele başına, diyor. Ve hep hayrı mesken ediyor diline. Yukarılardan şen kahkahasıyla Yasemin Hanımlar görünüyor yolda ve tüm tasayı siliyor komşu yüzlerden. Ömrü boyunca bin bir zahmetle biriktirdiği değerli hayat kırıntılarını cömertçe paylaşıyor Vildan Hanımlar ve muhabbetten bir yol çiziyor komşularıyla arasında. Komşunu iki inekli iste ki kendin bir inekli olasın, diyor ve cömertliği, iki cihan güneşinin duasına mazhar ediyor onu da. Evinde hastası varken komşusunun tasasına koşuyor hünerli Hatın Hanımlar. Sakinliğiyle yol alıyor Emine Hanımlar güzellik dağıta dağıta. Kalbinin güzelliği yüzüne yansıyan Betül hanımlar… Ve ardından Murat Beyler, Ali Dayılar, Mahmut Hocalar, Mehmet Ustalar uzuyor yan yana. Komşularımız… Hatırı da hakkı da çok olan nice komşularımız. Ev almayıp komşuluklarını aldığımız ve aslında tüm servetimiz…
Hayal değil, değil mi bunlar? Böyle komşular var yanı başınızda değil mi? Evet evet var inanıyorum. Ne hikâye ne hayal hepsi… Hayatı, samimiyeti, dostluğu, cömertliği birbirinin gözlerinden okuyanların dünyası… Sen de in komşunun dünyasına… Komşu, bir dolu huşu…
İki cihan güneşinin: “Cebrail bana, daima “komşu hakkını” tavsiye ederdi. Öyle ki ben, komşuları birbirine “mirasçı kılacak” zannetmiştim!/Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, komşusuna iyilik etsin./Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir./Komşuna ihsanda bulun ki kâmil bir mümin olasın. / Allah’a yemin ederim ki, bir kimse, kendisi için sevdiği şeyi, komşusu veya arkadaşı için sevmedikçe iman etmiş olmaz.” nasihatleri saklanıyor ‘komşu’ kelimesinin içinde. O zaman daha bir kıymetli oluyor gönüllerde komşu.
Şimdi ben de sana geldim komşum. Dualarına “amin” demeye, sevincini çoğaltmaya, hüznünü azaltmaya geldim. Bulutsu gözlerinde güneş açsın, gül yüreğin gülsün diye geldim. Vefa olmaya, bir lokma ekmeğimi paylaşmaya, hatalarda gece gibi olmaya geldim. Hasta yatağında geceleri sayarken kaygılarını alıp götürmeye geldim. Düğününde sevinç, yasında dert ortağın olmaya geldim. Hayır dilerim sana ki hayır gele başıma. Sen iyi olursan benim evim de iyi olur. Komşu, komşuuum! İki cihan güneşinin dilindeki değerli mefhum… Komşu, komşuuum!