Saat çalar, zaman yürür,
Ben susarım, otururum;
Saat çalar, zaman yürür.
Geçen günler, aylar, yıllar
Ve yüzyıllar, ben dururum; (A.Muhip Dıranas)
Tik tak! Tik tak! Yelkovanla akrep dönüp duruyor karşımda. Saatin içine hapsolmuş sayılar bakıyor yüzüme gülerek. Hepsini çıkarıp özgür bırakıyorum. Ama sevinmiyorlar… Zamanı bilmek istemiyorum ki! Bir tenhaya götürüp gömüyorum sayılardan arındırılmış saati. Tik tak… Tik tak… Sesler can çekişiyor! Dönüyorum tenhadan sararmış yaprakları yararak. Kurtuldum zamandan derken bir zaman kuyusunda buluyorum kendimi. Tepemde dönüp duran kuşlar, başımdan aşağıya yağan sararmış yapraklar, batan güneş zamana aniden dost oluyor. Hepsi bir ağızdan “Susturamazsın ki zamanı!” diyor. Susmalı zaman, durmalı o yelkovan.Ben yaygara kopardıkça çıplak bir salkım söğüt altında, zaman suya düşen yüzüme tokat indiriyor. Her tokat bir çizgi oluyor yüzümde ve sonra saçlarda ak…
Akan zamanı durdursana haydi! Önüne set çeksene. Geçmişini yak geleceğini bırak şimdin kalsın. Bir ince, uzun çizgi zannetmiştim zamanı, ne kadar yanılmışım! Dönüp duran bir helezonmuş meğer başladığım noktaya beni geri getiren. Bir bak istersen geçen ömre. Bir doğumla başlıyor senin bu dünyadaki zamanın ve toprağa koyulmanla döngün tamamlanıyor. Başladığın yola tekrar dönüyorsun tek farkla, doğarken boş olan heyben ağırlaşıyor ya gurur duyduklarınla ya utandıklarınla. Yalvarsan da yakarsan da nafile. Geçtiğin yollar seni çağırsa da dönemiyorsun. Bulamıyorsun ki o yolda kaybettiklerini. Zaman tükenince senin sayfanda bir yaygara koparıyorsun. Yarın başlayacaktım, yarın kıymet bilecektim… Yarın… Yarınn.. Heyhat o da nafile! Zaman bir felek çemberi oluyor içinde dönüp durduğun. Bir türlü o bir nefeslik yolun sonunu göremiyorsun.Zaman seni yolun sonuna bıraktığında da arkana gözü yaşlı bakıyorsun. Dünya içinde bir can pazarından geçmişsin haberin yok. Zaman kiminin sağlığını, kiminin gençliğini, kiminin sevdiğini sarmış makarasına.Yaşlı gözlerle baksan da zamanın elindeki makaraya “Geri döndüren gördün mü o geçmişi?” ey dost! Şimdi benim gibi zamanı suçlarsın, dünyayı yalanlarsın! Ziyadesiyle ziyan… Şimdi gönlümüzü zaman nehrinde yıkayalım ey dost! Ki ferahlık versin gönlümüze.
Ey zaman söyle şimdi! Madem ki bana duramam diyorsun, neyleyeyim ben şimdi kopardığım takvim yapraklarıyla gönlümü senin nehrinde yıkamışken?.. Kışı kışta, baharı baharda gör; her geçen günde kıymet bil; kıymet biriktir, dersin! Şimdi senin ilerleme korkunu bir kenara bıraktım, senle dost olalım mı? Sen ak, ben de kıyında yürüyeyim sana eş. Kulağım duyar, gözüm görür işte senin aktığını! Bizi de içinde götür yalvarırım en sahih limanlara!
Saat çalar, zaman yürür,
Ben susarım, otururum;
Saat çalar, zaman yürür.
Geçen günler, aylar, yıllar
Ve yüzyıllar, ben dururum;
Geçer günler, aylar, yıllar…
Zaman kesin; bağışlamaz!
Bulur beni; ben ölürüm.
Zaman kesin; bağışlamaz.
Sarkaç gelir, sarkaç gider;
Yok m’olurum, var m’olurum?
Sarkaç gelir, sarkaç gider.
Tutsak, tutsak, tutsak, tutsak…
Her şey tutsak ve de ölüm;
Ve de ölüm, her şey tutsak.
Günler tutsak gecelere,
Ben de sana ey bir ömrüm,
Ben de sana ve boş yere.(Ahmet Muhip Dıranas)