Yazıya tövbekâr ben! Beni, sükûtla baş başa bırakan sen!.. Pencerede akşamın ayak izi belirginleşirken ben, kalem ve sayfa bir odada! İşte yine bakıyoruz birbirimize ayrı köşelerden ne fayda! Elimden gelse ikisini de yakacağım bir sevda ocağında. Etme, der gibi süzüyorlar beni baştan ayağa. Yoruldum, der gibi bakıyorum ben de onlara. Bana bırakılan emaneti tüketiyorum yavaş yavaş, düşüncelerim ise kefenlenmiş bir naaş!
Dayanamayıp giriyorum aralarına. Kalem aşkla yumrukladıkça sayfanın bağrını, sözcükler akıyor kalemin gözlerinden sayfanın beyaz tenine . Tanıyor kalem, sayfayı kokusundan hem de ezeli ıhlamur kokusundan. Kalem vurgun, sayfa suskun. Bense onların bu ezeli muhabbetine meftun! Onlar hasret gideredursun ben bir köşeye büzüldüm.
Sefil gölgem incinmiş, kırılmış, darılmış, dökülmüş… Elimde değil ki neyleyeyim! Kırk yıllık heybemle onca diyardan geçtim; beni bu yolun başına getiren, buldum sandığım üstadımı da yolda yitirdim. Meğer üstadım da merhametsizmiş! Şimdi merhamet zamanı değil mi ey Sultanım? Neden ağlamaklı hep bu sözcükler? Gönüldeki ya bir hançer ya bir parlak zer… Merhamet sun ki Sultanım yüzü gülsün artık sözcüklerin ve sokaklarda gezinen kirli düşünceler yıkansın! Uykusuz gecelerimin gözlerini bağlayıp sana adak yapıyorum. Şafak pencereden görünene kadar gözlerim hep nâr çukuru. Uzun bir seferden döndüm sılaya, aklım sızlaya sızlaya. Kim anlar ki aklını cuy-ı hunda yıkayan bu sarhoşu. Yazar, çizer, ağlar, güler. Ve hep yazdıkları sizce değil mi keder? Merhametinle yıka gönülleri ki Sultanım bir dil bir gönle, bir el bir güle kıymasın! Merhametin olmazsa yağmurun kalbi duracak, gökyüzü çığlıklarla dolup taşacak. İnsanoğlunun yaratılana zulmü korkarım çatlatır arzı, devirir dağları. Bu yüzden merhamet üfle nefesinden ey Sultanım! Yunus’a, Eyüp’e bağışladığın gibi… İnsanoğlu üstünü karalamış yüreğindeki merhametin. Kim altından kalkar ki bu ateşin? Ben bedbin bir gezgin… Merhamet et Sultanım da gönül mülkü şenlensin! Bilirim ki cefanla, sefanla hep en güzelsin.
Bir çocuk, doğarken annesinin tüm kemiklerini çatlatır, bir meyve, olgunlaşırken güneşin harında tatlanır. Bir çöl, ortasında vaha saklanır. O yüzden ayıplamayın beni sözcüklerim acılı diye! Ben tezatlar ülkesinden kalmayım. Akıllı geçinen bir deli miyim, yoksa deli görünümlü bir akıllı mı? Merhamet Sultanım! Merhamet et… Ağlayınca gönlümde bir Nuh Tufan’ı kopuyor. Yokluyorum cümle gönül mülkünü , tufandan bir tövbe kaçıyor ve biniyor gemiye. Gerisi hep pespaye…
Merhamet olmazsa kalp kiracında
Tahtın da kurtarmaz seni tacın da
Bir kara sevdanın darağacında
Senin de ipini çeken bulunur
-Cemal Safi-