Bir aleme geldik ki işte neyin var neyin yoksa bırak dediler! Kalemi sapladım gönlüme, görmediler.
Sayfalarda onca biriktirdiğim kelimelere göz diktiler. Oysa daha düne kadar yükünüz çok ağır diye hayıflanıyordum kelimelere! Nereden bilebilirdim ki bir eşkıya gibi yolumu keseceklerini ve sırtımda bir kambur gibi görünen sizi benden söküp alacaklarını.
Oysa daha dün gibi hatırlıyorum sancılı bir anımda hayallerimden doğmuştunuz. Onca taşıdım sizi sırtımda. Vurdum kendimi bir hasretin yoluna. Yolumuz ne yakındı ne de baharla kaplı. Ey elini ayağını öptüğüm şaki bırak da yoluma devam edeyim. Ben yükümden de yolumdan da bir daha şikayet etmem. Kelimelerimi ayırırsan benden içimi de harlı demir levhalarla dağla ki kanayıp durmasın. Kaderimizde bu yoldan geçmek de varmış. Ey zalim bunca topladığın altın gümüş yetmez mi sana. Bu kelimeler ne işine yarar ki benden söküp almak istersin. İnanma, onların hepsinin içi boş. Onları ben süsledim vakit doldurmak için. Benden ayrı onların ne kıymeti kalır ne de canlılığı. Sana kim dediyse onları bir gönlün derinliklerinden topladığımı, yalan söylemiş. Ey zalim, zulmün gün girmemiş yüreklerde yattığından mı? Mademki senin diyarında bırakacağım kelimeleri… O zaman beni iyi dinle ki ne ile karşı karşıya kaldığını gör.
Amacın sadece zengin olmaksa tüm kelimelerimi bir uçurumun kenarından aşağıya boşalt. Kimini yel alsın kimini sel. Sevda kokulu olanlar illa rüzgarda uçuşsun. Diyarındaki herkese bir sevda bulaşır. Ve sevdalıların olduğu diyar en zengindir. Çünkü gözleri birden gayrısını görmez ve bırakır varını yoğunu o uğurda. İşte sana kelimelerdeki sırrı söyledim. Bütün kelimelerimi almadan önce son bir kez konuşayım onlarla izin ver de!
Yangına su olan kelimeler;
sizi, sayfanın bağrına damgalayınca sevgim parlıyor. Hasreti içen kelimeleri, denizler yutsun. Ben nereye gideyim sizsiz şimdi. Haydi, sümbül kokulu kelimelerim yol göründü bana. Sardım sizden kalanları hatıradan bir bohçaya. Boynuma muska diye taktığım, her gece uyku diye sarıldığım kelimelerim yol göründü bana. Bir dost, bir çiçektiniz. Sevgi ekilen sevgi biçilen bir diyar var mı acaba? Aramıza şehirler girecek. Sizi duygusu cüzamlılarla bırakıyorum ki onları iyileştirin.. Ben öleceğim ve siz kalacaksınız benden geride. Siz benim giremediğim şehirlere girecek ve avuçlara bir bir zenginliği sayacaksınız. Sizi yakacaklar, buhur olacaksınız. Siz bu diyardaki insanlara iyi geleceksiniz. Zaman zaman gönlüm umman oldu boğuldunuz, ateşe yürüdüm yandınız benimle. Ve yittiniz sayfalarda benimle. Ağzımın tadı oldunuz. Avuçlarımda biriktirip biriktirip havaya attım sizleri ve sonra yerden sürünerek geri topladım. Özneyi nesneyi kaybettim ama yükleme hep sahip çıktım. Herkes unutsa da , siz unutmayın beni kelimelerim. Çünkü en çok da unutulmak dokunur insana. Bu zalim diyarda yolunuz bir şarkıya bir şiire düşer mi bilmem ama düşerse beni hatırlayın! Uçun kelimelerim ve bu zulm diyarında ışığı yanan her evden içeri sızın. Işığı yanmayanın kapısında bekleyin. Onlara umuttan, sevgiden, sabırdan bahsedin. Bitkin gözler muhakkak tanır sizi. Ve onlara da bulaşır sizdeki yıldız tozu. Unutur muyum sizi, yoksa alışır mıyım yokluğunuza bilmiyorum ama yaşlı gözlerle bir gelin gibi çıkartıyorum sizi gönül evimden… Ve merak etmeyin yıldız tozunuzdan biraz aldım ve hayra alamet yağmurları başlayınca yeşereceksiniz elbet bende bir gün. Şimdi kanayan vicdanıyla bu diyarların sahibi düşünsün bir çekirge sürüsü gibi etrafa yayılan boynu bükük kelimeleri.