Yine ellerim siyah beyaz fotoğrafların başında birer anıt gibi dikiliyor. Ömrüme dokunan bir nefesi, fotoğrafta renklendiriyorum en canlı anılarla. Ve tuzlu bir yağmur, yanaklarımı yıkayarak ellerime düşüyor. Sen dalga dalga büyüyorsun yine yüreğimde ve nefesimde. İlk karşılaştığımız gün gibi. Ama bir farkla, şimdi o ölümsüz sevginin yanına hasretini de ekliyorum öğretmenim.
Evet, öğretmenim bugün senin günün… Günlerden sen, aylardan sen ve saatler sende duruyor. Duydum ki hayatları hapseden bir salgın rüzgarı seni de alıp götürmüş bizden öğretmenim. Yine ellerim siyah beyaz bir fotoğrafın başında bir anıt gibi dikiliyor öğretmenim. Bir masa başında sen ve çocukların… Kiminin boynu bükük, kiminin omzu düşük… Ama inadına umutlu… Kendimi buluyorum onlar arasında sana kaçamak hayran bakışlarla. Bakışlarım uçurumdan düşerken sanki sana tutunmuş gibi.
Anımsıyorum da o günü… En yakınına durmak için yarışmıştık birbirimizle. Siyah beyaz bir fotoğrafta senin en yakınında durunca sen olacaktık, sen gibi kokacaktık. Çocuktuk işte! En masumundan. Dağ gülleriydik senin için. Her gece yattığımız uyku da her sabah attığımız adım da sendin. Ömrümüze ömür diye katıldın ya öğretmenim! Hayal denizinde sürüklenirken yelkenlerimize dokunan da sendin öğretmenim! O sınıfa ilk girdiğinde yüzünden dökülen gülüşleri toplardık gözlerimizle. Bir gönle, dünyayı nasıl sığdırdığına hayrandık. Senden ne çok şey öğrenmişiz meğer öğretmenim. Sen şimdi peygamber ocağında, Kevser suyunun başındasın değil mi? O siyah beyaz fotoğraftaki çocuklarının kokusunu duyuyorsun eminim. Hepsi sen gibi kokuyor çünkü öğretmenim. Senin sözcüklerin, senin sevgin, senin ilmin en çok da bakışın öğretmenim. Bakışın…Sen gibi hepsi.Sen göçmemişsin ki, çoğalmışsın bizde öğretmenim. Bugün senin günün öğretmenim! Benim günüm diyemiyorum çünkü ben sen olmuşum! Seni hatırladım da yine tuzlu bir yağmur, yanaklarımı yıkayarak ellerime düştü. Evet onca zaman sonra ben bir masa başında ve çocuklarım yanımda.Senden aldığım ilhamla yürüyorum ardından öğretmenim. Sözcükler yetmiyor ki o siyah beyaz fotoğrafta gördüklerimi ve senden öğrendiklerimi anlatmaya! Gün değmemiş topraklara doğmayı, hırçın dalgalarda boğuşmayı ve ne yaşarsak yaşayalım bardağın dolu tarafında kalmayı… En güzeli de duymayı sessizlerin sesini ve saklanmış yürekleri bulmayı öğrendik… Ben senin yürek yanını sevdim öğretmenim. İşte tahta başında bize uzak ufukların yolunu çiziyorsun ve yine hepimiz sen oluyoruz. Ve işte o an ben, sen olmak için anlattıklarınla besliyorum ruhumu. Bugün senin günün öğretmenim! Benim günüm diyemiyorum çünkü ben sen olmuşum! Elimdeki bu siyah beyaz fotoğraf, benim bir meslek aşkına tutulduğumun karesidir. Geleceğimi aydınlatan bir meşalenin önümde parladığının resmidir.
Biliyorum hep bendesin; hiç gitmedi ki duruşun, sözcüklerin, bakışın. İşte bu yüzden değerlisin ya öğretmenim. Bir neslin doğuşu da gecenin ayazında kalışı da senin ellerinde. Ellerin…O öpülesi ellerin uçurumlara dal, öksüzlere sevgi, güçsüzlere asa oluyor. Olmasa bakışların,sözlerin bir nesil talan olur öğretmenim! Mümbit topraklar senin ilminle dolgun başaklara gebe, hırçın denizler seninle dingin. Gönül kapılarından sen girince sana göre şekillenir yürekler.İşte bu yüzden değerlisin ya öğretmenim! Yarınlar ellerinde şekillendiği için… Günlerden sen, aylardan sen ve saatler sende durdu yine öğretmenim. Alimler peygamber avucundan su içermiş, ilim yolunda nefesini tükettiğin için biliyorum ki sen de onlarlasın. Sen rahat ol öğretmenim! Bugün senin günün.Sen her yerdesin, her dildesin ve en önemlisi de senin geçtiğin topraklarda ayak izin var öğretmenim. Bir kez daha anladım ki sen göçmemişsin, sen biz olurken biz de sen olmuşuz öğretmenim! Biz de sen…