Kaç zaman makaraya sarıldı, kaç nesil sarılan makarada dolandı.Dünya öylece yerinde saydı.Zamansız bir fırtınaya yakalandı şehir ehl-i dilden müteşekkil.Sağımda kalem solumda kağıt…Kelimeler saf saf önümde dizildi tekmil.Ben de onlarla oldum bu şehri gezmeye dahil.Gezdikçe dilim tutuldu gördüklerime mukabil.Her yer omuz omuza “lal” insan.Hepsi kendine göre arıyor bir lisan.Seyrettim ben de dil pazarında olanları bir zaman.
Bir tezgahtar hakim dile bir de kelimelere dost kalem! Bir levha asılı tezgahtarın gerisinde anlayabilene yol gösteren.” Dilim seni dilim dilim dileyim./Başıma geleni senden bileyim.” yazılı levhayı görseydi keşke geçenler.Tezgaha önce geldi bir “mail”.Seyretti bir müddet binbir çeşit dili.Sonra elini uzattı.”Dile gelen ele gelir.” dedi.Tezgahtarın dilinin ucuna ” Dilden gelen elden gelse her fukara padişah olur.” demek geldi ama vazgeçti, tuttu dilini.Öylece geçti önünden mail.
Sonrasında geldi “kail”. Süzüm süzüm süzdü tezgahı.”Dilin kemiği yok.” demeye dili varmadı.Sanki o an dili boğazına aktı.Tezgahtarın dilinde tüy bitse de anlatmaktan kail bir türlü dile gelmedi.
Kailin ardından tezgahın önünde belirdi dili kılıçtan öyle keskin heybetli bir “adil”. Dili damağına yapışan tezgahtarın dili dolaştı, dil ağız vermeden adilin ardından bakakaldı.
İşte şimdi tezgahtarın önünde “akil”.Bilemedi hangisi safdil.Hemen dilinin altındaki baklayı çıkarıverdi tezgahtar.Oldu dili bir karış ama akilin dilini çözemedi.Ardına bakmadan yol alırken akil tezgahtarın dilinden kurtulamadı.
Görünce karşısında tezgahtar bir “kâmil”, gözleri parladı.Ne yapılıp edilip büyülenmeliydi kamil.Tezgahtarın dili açıldıkça açıldı onun karşısında. Kamil ” Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana/ Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil.(Nef’i)” dizelerini mırıldadı tezgahtara.Dillere düştü tezgahtar bahtsızlığından kendine dökülen dili anlamayınca.Sitem etti kendi kendine dilim kurusaydı diye.
Tezgahın önüne gelince bir “cahil” yüzü güldü tezgahtarın.Dilini tutamayınca ne var ne yoksa hepsini topladı cahil.Ardından bakakaldı tezgahtar, kağıt, kalem ve kelimeler…Sonra dili pabuç kadar oldu cahilin.Dil yarası yüzünden dili kurudu,dillere düştü.Dili uzadıkça uzadı, dili uzayınca dilini eşek arıları soktu yine de dilini tutmadı.
Bir garip serüven böyle akıp geçti zamansız bir fırtınaya yakalanan o ehl-i dil şehrinde.
Ey dost! Dillere destan olmak değildir niyetim.Dilin kemiği yok iyi bilirim.Dile sahip olmaktı senle bugünkü emelim.Yolda dilimiz sürçtüyse affedilmeyi dilerim!
Not:”Dil” ayrıca Farsçada gönül anlamında kullanılmaktadır.Edebiyatta çok geniş bir yer bulur kendine “dil” .Biz de bugün dilimiz döndüğünce zenginliğimizden bir parça anlatmaya çalıştık.Dili çözülenlerin yorumlarını bekleriz.