Ne değerli, iç ısıtan bir kelime… Mekanı hiçleştiren, zamanı kıran bir kelime. Dost! Hayatın güzel yanı, deniz ortasında kolundan tutan rüzgar, sığındığın liman…Çile rüzgarında tutunduğun dal, oturup bir köşede seni bekleyen en güzel hal… Dost, dostluk! Sahi ya kimdi dost hırkasını giyen? Bir Şems-i Tebrizi misali sana manayı müjdeleyen, hal diliyle çorak gönlüne yağmurlar indiren, zehri bal eden dostluklar…
Yoklayın haydi belleğinizi; geçmişi, şimdiyi koyun zihin eleğinize ve eleyin bakalım hayatınızda biriktirdiklerinizi. Dost hırkasını kime giydireceğiniz kaldı değil mi eleğin üstünde? Her insanın dost hırkası kendi dünyasında dikilmiştir. Bu yüzden onu giyecek insan da hırkanın dikildiği dünyanın özelliklerini taşır. Aslında dostum dediğin insan senin gönlündekilerin yansımasından ibarettir. Dost, ete kemiğe bürünmüş bir bedenden ötedir. Konuşmasa da anlamak ve anlaşılmaktır… Uzakta olsa da yanında olduğunu bilmek, pişmanlıkların ve küslüklerin olmadığı bir yolda birlikte yürüyebilmektir. Dostluğa sitem uğradığında da buğulanan gönül penceresini ilk silebilmek, hayatın dalgaları arasında birlikte kulaç atabilmektir.
Ve dost, seni varlığın özüne taşıyabildiği ölçüde varlığını baki kılar. Yoksa senin gönlünde hevesi biten her şey gibi onun da ömrü sayılı olur.Bir de özelliklerini kendin belirleyip tezyin ettiğin o değerli hırkayı yanlış kişilere giydirirsen zamanla hırka ve bedenin birbirinden yağ ve su gibi ayrıldığını göreceksin. Belki sen de oldukça kalabalık olan sırtından hançerliler taifesine karışacaksın.O yüzden o değerli dost hırkasını giydireceğin kişiyi de özenle seçmelisin ki diktiğin, güzelliklerle süslediğin libası taşıyabilsin…Kurduğun dostluk da baki olana kanat açmalı ve sahip olduğun her şeyin bir emanet olduğunu bilerek yaşarsan sahip olduklarınla imtihan olduğunda alay-ı iliyyine doğru yol almış olursun. Ayın, toprağın, suyun aslında kainattaki her varlığın bir çekim gücü ve hal dili vardır. Dostlar arasında da bu zamanla birbirine benzemekle sonuçlanır. Bu yüzden geçmişten kulağımıza küpe olacak cümleler kalır yadımızda. “Dost başa, düşman ayağa bakar./Dost dostun ayıbını yüzüne söyler./Dost dostun eğerlenmiş atıdır./Ağaç yaprağıyla,insan dostuyla güzeldir.“gibi daha nice değerli sözlerimiz yer edinir havsalamızda.
Dostluğu bazen bir kitaba bir kuşa bir çiçeğe de giydirdiğimiz olmuştur. Dostluk gerçekten seni özüne yürütendedir. O yüzden illa bir bedenle sınırlamak dostluğa haksızlık olur.Aşık Veysel“Dost dost diye nicelerine sarıldım/Benim sadık yârim kara topraktır” derken dostluğu toprağa atfeder.Şems-i Tebrizi ile Mevlana’nın dostluğu bizi en güzel dostluk ikliminde dolaştırır. Kalem kağıda dost; söz varlığa; yol yolcuya… Ne değerli, iç ısıtan bir kelime…Dost,dostluk…Yolunuza güzel insanlar yağması ümidiyle satırlarıma Ahmet Muhip Dranas’ın bir şiiriyle ara veriyorum. Hoşça,dostla kalın!
Dost dost diye deli derviş gezdiğim,
Bir ağladığım, bir güleyazdığım,
Adını dağa taşa kazıdığım
Benim bir tanem dost, gözümün nuru!
Tutmaz elim, topal ayağım uğru,
Amansız kara bahtımdan ötürü…..
Dağ başını duman almadan beri,
Eyüp sabrım, eyi düşlerim yoru,
Yet bu yana! Avareyim, yet, yürü!