Çok ihtiyacımız olan ama az bulduğumuz bir duygu halini aldı, kalplerde tükenince yüzlerde de izi sinindi samimiyetin. Güvenemez oldu insan sırtını dayadıklarına, şüpheci oldu, acabalar beynini tırmalar oldu yaşadıklarından… Peki, neden kayboldu bu duygu? Bu kadar zor muydu içten davranmak, olduğun gibi görünmek, maskelerden arınarak basit yaşamak?
Hep daha fazlasını elde etmek… Elindeki ile yetinmemek… Başkasında olanın daha fazlasını kendisi için istemek… Tüm bunlar ne kazandıracaktı ki düşmandan başka, hal böyleyken ister istemez gerçekler yerini yalana, doğrular iseyanlışa bıraktı. Oysa insan kendisinde var olmasını isteyeceği maddi ve manevi gücün önce başkasında olmasını temenni etmesi gerektiğini ne çabuk unuttu? Hani bizler ellerimiz semada dilerimiz duadayken ne diyorduk: Önce Ümmeti Müslüman din kardeşime sonrada bizlere nasip et…
Önce başkası için istemek bir erdemliliktir, bunu kalben dileyebilmek samimiyetliktir. Zira samimiyet kalpten gelendir, içtenliktir.
Samimi olmak: Yalansız, güvenilir, emin, zararsız, huzur veren olmaktır.
Kıymetli gençler sizlere içi altın dolu bir hazine veremeyiz belki ama ondan çok daha değerli bir tavsiyemiz şudur ki: İnsanlarla, dostlarınızla kuracağınız bağlarınız saf, temiz bir çizgi üzerinde olmalı işte o zaman temelinde samimiyet yatan ölümsüz dostluklara sahip olursunuz. Biliniz ki bu sizi daha değerli ve müstesna kılar, her daim aranan ve ihtiyaç duyulan gerçek bir insan yapar.
İlla ki bir farkınız ve tarzınız olsun istiyorsanız Samimi olun çünkü az bulunan değerli olandır. Neye ihtiyacımız var derseniz önce samimiyet deriz. Çünkü biliriz ki samimi olan tüm yaralara merhem olandır.
Samimi bir dost nasıl olur derseniz buyurun çok bilinen bu hikâyeyi bir hatırlayalım:
Çocukluklarından bu yana birbirini çok seven iki arkadaş vardı. Arkadaşlardan biri atılgan, hareketli, kurnaz ve işini bilen biriyken diğeri dürüst, kendi halinde ama çok saf biriydi.Bir gün kurnaz olan; işlerinin kötü gittiğini, iflas etmek üzere olduğunu söyleyerek arkadaşından para istedi. Samimi dostu, bir dakika bile düşünmeden, biriktirdiği tüm parasını arkadaşına verdi. Arkadaşı bu parayla iflasın eşiğinden döndü ve işlerini düzeltti. Bir süre sonra bizim kurnaz genç, yine arkadaşının yanına gitti ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve kendisinin evlenmek istediğini söyledi. Saf arkadaş bu duruma çok şaşırdı, “hayır” demek istedi ama aralarında o kadar güçlü bir dostluk vardı ki arkadaşını kırmadı ve nişanlısını arkadaşına verdi.
Günler ayları, aylar yılları kovaladı. Bizim saf gencin işleri bozuldu, kendi kendine çare ararken aklına en iyi dostu geldi. Arkadaşının iş yerine giderek, kendisine çalışması için iş vermesini istedi. Ama kurnaz arkadaş ona iş vermedi. Bizimki çok üzülse de arkadaşına kızmadı.Birkaç gün sonra iş aramak için sokak sokak gezerken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaştı. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyledi. Bizimki yaşlı adamcağıza acıdı, istediği ilaçları aldı ve cebindeki son paranın bir kısmını adama verdi. Kısa bir süre sonra bizimkinin kapısına gelen kişiler, yardımcı olduğu o yaşlı adamın öldüğünü söyledi. Anlattıklarına göre yaşlı adam çok zengindi ama hiç kimsesi yoktu. Bu nedenle ona yardım eden bu delikanlıya tüm mirasını bırakmıştı. Bizim saf genç artık çok zengindi.Kendine hemen bir ev aldı ve güzel bir iş kurdu. Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çaldı. Yaşlı kadın çok aç olduğunu söyleyerek kendisinden yemek istedi. Saf genç hiç düşünmeden kadını içeri aldı, karnını doyurdu. Sohbet ettiği yaşlı kadının kimsesi olmadığını öğrendiğinde çok üzüldü ve kendisinin de yalnız olduğunu söyledi. Saf genç: “Teyzeciğim bu ev çok büyük, gel bu evde benimle birlikte yaşa, hem bana da yardımcı olur, evin işlerini yaparsın.’’ dedi. Yaşlı kadın hiç düşünmeden bu teklifi kabul etti.Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine, neden evlenmediğini sordu. Saf delikanlı, böyle bir kızı nasıl bulacağını, kendisinin tanıdığı birinin olmadığını söyledi. Yaşlı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyledi. Görüşmeler sonucunda evlenmeye karar verildi ve düğün davetiyeleri basıldı. Bizimkisi kırgın olduğu halde samimi dostunu yine unutmadı ve ona da davetiye gönderdi.
Düğün günü geldi çattı. Saf damadımız düğün salonunda eski dostunu görünce daha fazla dayanamadı, bir şeyler söylemek için aldı mikrofonu eline ve yaşadıklarını anlatmaya başladı:
“Eskiden çok sevdiğim bir dostum vardı. Bir gün işleri bozulunca benden borç para istedi, elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek benden istedi. Çok üzülerek onu da kendisine verdim. Çünkü biz gerçek dosttuk, onun üzülmesini istemedim. Bir gün işlerim bozuldu ve onun fabrikasına gittim. Çalışmak için kendisinden iş istedim. Ama dostum bana iş vermedi. Çok üzüldüm, kırıldım ama yine de arkadaşıma kızmadım. Çünkü biz gerçek dosttuk.’’
Bu konuşma üzerine kurnaz olan arkadaşı konuşmak için izin istedi. Mikrofonu eline aldı ve başladı konuşmaya:
“Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı. İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını bana verdi. Bunun için her zaman ona minnettarım. Günlerden bir gün, çok sevdiği nişanlısının aynı zamanda başkalarıyla da birlikte olduğunu ve arkadaşımı aldattığını öğrendim. Dostumun bunu öğrenerek kahrolmasına gönlüm razı olmadı. Bu nedenle ondan nişanlısını istedim, üzülerek nişanlısını da verdi. Ben de bu sayede arkadaşıma layık olmayan bu kadını defettim.İşleri bozulduğunda gelip benden iş istedi ve ben vermedim. Çünkü çok sevdiğim arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım. İşsiz ve parasız olduğunu öğrendiğim arkadaşımı, bu durumdan kurtarmam gerektiğini biliyordum. Yolda karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı. Babam çok hastaydı ve ölmek üzereydi. Onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım.Evine gelen dilenci kadın, benim annemdi. Ona bakıp iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim.Şu anda evlenmekte olduğu kız da benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim. Değerli misafirler, işte biz böyle dostuz.’’der…